15 Ekim 2007

Kişisel su kısıtlamasına hayır?

Çevreyi koruyalım, yok onu yapalım, yok bunu yapalım dedim dedim, ama bir de böyle bir görüş var. Su ile alakalı görüldüğü üzere, ama üç aşağı beş yukarı çevreye zarar veren her şeyde durum böyle takdir edersiniz ki. 8 Ağustos'ta Birgün'ün forum sayfasında okuduğum Doğan Emrah Zıraman'ın yazdığı bir yazıda savunuluyor. Haksız da sayılmaz bir açıdan bakarsak. Biz bu kadar uğraşalım, o kodamanlar çevrenin içine etmeye devam etsin!
O koca şirketlerin çevreye yaptıklarını tabii ki engellemeye çalışacağım, ama o şirketler benim yaptığımın milyon katını yapıyor olsa da, kendim gösterebildiğim kadar özen göstermiyorsam, onlardan da bu özeni göstermelerini bekleme hakkım olmadığını düşünüyorum. Kendim fedakarlık yapmadan o şirketlerin de fedakarlık yaparak kârlarını azaltmalarını hangi yüzle istiyorum ki.
Diye dusunuyorum ben bilmiyorum.

Çevre!

Küresel küresel ısınıyoruz, iklimler değişiyor, buzullar eriyor, sular bitiyor, Orada burada şunu yapın, bunu yapın diye öneriler var bunların biraz önüne geçebilmek için. Ben de naçizane, bişeyler yapmaya çalışıyorum, burada da, blog action day ayağına bunları sizle paylaşacağım. Somut somut, biir bir sıralayacağım çevreye saygı adına neler yaptığımı, kızım sana söylüyorum, gelinim sen anla. Diğer listelerde pek olmayanları bold yaptım, buyrun;

  • Ambalajları geri dönüşüm çöpüne atıyorum. Evde 2 ayrı çöp var yani. Hatta bu işi kapıcı yapmadığı için ben ayrıca taşıyorum geri dönüşümleri, ve kendileri normal çöpten daha fazla çıkıyor, şu zamana kadar çöpe atılıp gittiğine üzülüyor insan.
  • Geri dönüşüp çöpü yoksa da bunları çöpün yanına koyarsanız, en azından şişeleri, kutuları ve kağıtları, birileri alıp satıyor falan bunları, onlara kazanç oluyor hem. İzmir'de mesela böyle yürüyor bu geri dönüşüm işi adeta. Ne bileyim çarşıda dolaşırken falan da mesela, atma çöpe bitmiş kola kutusunu, yanına koy?
  • En azından yatarken televizyonu stand by'da bırakmıyorum, düğmeden kapatıyorum. Daha doğrusu şöyle, wireless modem ve tv aynı çoklu prize bağlı, prizin de düğmesi var, hepsi birden kapanıveriyor.
  • Açma kapama düğmeli çoklu priz kullanıyorum. (eheh)
  • Adaptörleri takılı bırakmıyorum. Çoklu priz kullanırsanız baya kolay oluyor.
  • Duştan önce ısınmadan önce akan soğuk suyu bidona akıtıyorum, elbet kullanılıyo bi şekil, su kesiliyo felan, en olmadı tuvalete dök. (Ankara ya bura, bidonumuz var, sizin yoksa kovaya akıtıverin)
  • "If it's yellow, let it mellow. If it's brown, flush it down!" Bunu da six feet under dizisinde hippie teyzenin tuvaletinde görmüştük, Claire de afedersiniz taşşak geçmişti. Neyse, yani diyor ki; sarıysa, işedinse, bırak kalsın, kahverengiyse, çok afedersin sıçtıysan, sifonu çek. Eheh, tamam o kadar da değil de, sarıysa mesela, sifona birazcık bastırıp 4-5 saniye bekleyince o sarılık gidiyor, şeffaf oluyor, o da olmazsa küçük büyük ayrı sifonları olan klozetler var, ondan alalım? Kahverengi olan için de sifonun içine içi su dolu bi litrelik kola şişesi koyarsak misal, her çekişte 1 litre suyu kurtrmış oluyoruz. (İlki hariç?)
  • Diş fırçalarken suyu kapalı tutuyorum. (ehh..)
  • Odadan çıkarken ışıkları söndürüyorum. (e artık?)
  • Şarj edilebilir pil kullanmaya çalışıyorum, gerçi şarj etmeyi unuttuğum için yolda bakkaldan yine dandik pil alıyorum ama, onu da adam gibi pil toplama yerlerine atıyorum, yani henüz atmadım, ama bulunca atıcam diye saklıyorum, netekim buldum da, ama nerede bulduğumu unuttum, neyse işte, hatırlayınca atacağım. Pil konusunda biraz başarısızmışım, bu maddede bunu gördük.
  • Toplu taşıma kullanıyorum. Gerçi arabam yok, ama olsa toplu taşıma kullanırdım. Valla billa. Haa bak, o yüzden yok zaten arabam, zaten kullanmam yani, toplu taşıma iyi.
  • Kurutma makinası yerine çamaşır ipi kullanıyorum. (aaa?)
  • Bulaşık durularken, su soğuksa, bi kovaya sıcak su doldurup önce onda duruluyorum, sonra da musluktan akan suyla hızlıca duruluyorum. Tabi keşke bulaşık makinam olsa, o zaman daha iyiydi..
  • Birilerinin kullanabileceği şeyleri atmıyorum, o birilerine veriyorum, ya da satıyorum. Bizim burada apartmanın ta orta yerine bırakıyoruz mesela, ihtiyacı olan alıyor.
  • Orada burada kyoto protokolü propagandası yapıyorum, nerede bir imza kampanyası görsem katılıyorum, zor değil, belki bir bok yarar.
  • Cam şişeyi platiğe tercih ediyorum, tabii sonunda geri dönüşüme atmak kaydıyla. (Büyük kola yapın ulan cam şişede!?)
  • Depozitolu şişeyi normal şişeye tercih ediyorum. 2 şişe taşıyıveririm bakkala canım. Valla bak tadı aynı o Efeslerin. Şişesi cool diye öbürünü almayın. Vole de depozitolu bak, o da iyi. Tabi bira olmayan depozitolu şeyler de vardır heralde...
  • Kalan yemeği kediye köpeğe kuşa yediriyorum. Hatta şöyle, orada burada, yiyemediğim bir şey varsa elimde, illa çöpe atmam lazımsa da çöpün üstüne falan koyuyorum. (Gerçi bunun doğayı korumakla pek bi alakası yok, bunu yapmasan da plankton falan yer onu sanırım da, hayvan sevdiğimden ben, yani plankton da tabi iyi de işte, kedi köpek daha bi hoş?)
  • Markete gittiğimde aldıklarımı mümkün oldukça az torbaya tıkıştırıyorum, aldığı kadar da yanımdaki çantaya dolduruyorum. Poşetinizle falan gidin diyolar da, öeh, gülerler adama sanırım.
  • Bakkaldan falan 1 süt 2 ekmek alıp eve gidiyorsam torbaya koydurtmuyorum, elimde taşıyorum. Hem de "torbaya gerek yok" deyince bakkal amcanın yüzü genelde gülüyor.
kandanadamcığımdan otlandım bayağı.